İçereği Atla
Paragrafta Anlam Testi - 4

Paragrafta Anlam Testi - 4

Toplumsal hafıza, olayları bir tarih kitabının nesnelliğiyle kaydetmez; aksine, onları anlatanların duyguları, çıkarları ve dünya görüşleriyle yeniden şekillendirir. Bu hafıza, belirli olayları parlatıp yüceltirken, bazılarını ise kasıtlı olarak gölgede bırakır veya tamamen siler. Bu seçici süreç, bir toplumun kendine nasıl bir kimlik inşa ettiğinin de en net göstergesidir. Unutulanlar, çoğu zaman hatırlananlardan daha fazla şey anlatır. Çünkü bir toplumun neyi unutmayı seçtiği, onun kolektif korkularını, utançlarını ve üstesinden gelemediği travmalarını açığa vurur. Dolayısıyla tarih, sadece zaferlerin ve kahramanlıkların anlatıldığı parlak bir albüm değil, aynı zamanda unutulmuşların ve susturulmuşların izini sürmeyi gerektiren karanlık bir arazidir.

1. Bu parçada toplumsal hafızayla ilgili asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

Doğru Cevap: C
Parçada, toplumsal hafızanın seçici olduğu belirtildikten sonra, özellikle "Unutulanlar, çoğu zaman hatırlananlardan daha fazla şey anlatır." ifadesiyle asıl vurgu, unutmanın da bir anlam taşıdığına ve toplumun kimliğini çözümlerken en az hatırlananlar kadar önemli olduğuna kaydırılmıştır.
Epigenetik, genetik mirasımızın kaderimiz olmadığı fikrini bilimsel olarak ortaya koyan devrimci bir alandır. Klasik genetik, DNA dizilimimizin değişmez olduğunu ve özelliklerimizi belirlediğini söylerken; epigenetik, genlerimizin "ifadesinin" yani hangi genin aktif veya pasif olacağının yaşam tarzı ve çevresel faktörlerle değişebileceğini göstermektedir. Beslenme alışkanlıklarımız, maruz kaldığımız stres, yaptığımız egzersiz ve hatta düşüncelerimiz, genlerimizin üzerine eklenen kimyasal etiketler aracılığıyla onların çalışma biçimini etkileyebilir. Bu, aynı DNA'ya sahip tek yumurta ikizlerinin neden ilerleyen yaşlarda farklı hastalıklara yakalanabildiğini de açıklar. Dolayısıyla genetik bir yatkınlığa sahip olmak, o hastalığa kesinlikle yakalanacağımız anlamına gelmez. Yaşam biçimimizle genlerimizin davranışını yönetebilir, bir anlamda kendi biyolojik senaryomuza müdahale edebiliriz.

2. Bu parçadan epigenetik ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

Doğru Cevap: D
Parçada, epigenetiğin genetik yatkınlıkların "kesin bir kader olmadığını" ve yaşam tarzıyla gen ifadesinin "yönetilebileceğini" söylediği belirtilmektedir. Ancak bu, mevcut genetik hastalıkların "tamamen ortadan kaldırılması" için bir tedavi sunduğu anlamına gelmez. Parça, hastalıklardan korunma ve yatkınlığı yönetme üzerine odaklanmıştır, tedavi etme iddiasında bulunmamaktadır.
Bir romanı veya filmi değerli kılan şeylerden biri de "gri karakterler" yaratabilme becerisidir. Tamamen iyi veya tamamen kötü karakterler, gerçek hayattan uzaktır ve okurda/izleyicide derin bir etki bırakmazlar. Onlar tahmin edilebilirdir. Oysa gri karakterler, adından da anlaşılacağı gibi, siyah ile beyaz arasında bir yerdedir. İyi niyetlerle yola çıkıp korkunç hatalar yapabilirler, bencil eylemlerinin ardında savunmasız bir yanları olabilir veya en erdemli anlarında bile içlerinde bir karanlık taşıyabilirler. ----. Bu karakterler, bize insan doğasının karmaşıklığını, içsel çatışmalarımızı ve ahlaki seçimlerin basit birer doğru/yanlış denkleminden ibaret olmadığını hatırlatır.

3. Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

Doğru Cevap: B
Boşluktan önceki cümleler, gri karakterlerin iyi ve kötü özellikleri bir arada barındıran karmaşık yapısını anlatmaktadır. Boşluktan sonraki cümle ise bu karakterlerin bize insan doğasının karmaşıklığını hatırlattığını belirtmektedir. B şıkkı, bu iki düşünce arasında mükemmel bir köprü kurar; karakterin çelişkili yapısının okurda yarattığı etkiyi (hem özdeşleşme hem yargılama) açıklayarak anlatının derinliğini vurgular.
(I) Ekolojik okuryazarlık, doğanın temel işleyiş prensiplerini anlama ve insan eylemlerinin bu sistemler üzerindeki etkilerini kavrama becerisidir. (II) Sadece bitki ve hayvan türlerini tanımak değil, aynı zamanda enerji akışı, madde döngüleri ve canlılar arası karşılıklı bağımlılık gibi temel kavramları içselleştirmektir. (III) Bu beceriye sahip bir birey, tükettiği bir ürünün ekolojik ayak izini, yani üretiminden atık haline gelene kadarki süreçte doğaya olan etkisini hesaplayabilir. (IV) Modern eğitim sistemleri, öğrencilere bu tür pratik ve hayati becerileri kazandırmada ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. (V) Örneğin, bir nehir havzasındaki kirliliğin, yüzlerce kilometre ötedeki bir tarım alanını ve o alandaki biyoçeşitliliği nasıl etkileyebileceğini öngörebilir. (VI) Kısacası ekolojik okuryazarlık, dünyayı birbiriyle bağlantılı sistemler bütünü olarak görmemizi sağlayan kritik bir zihinsel modeldir.

4. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

Doğru Cevap: C
Paragraf, baştan sona "ekolojik okuryazarlık" kavramının tanımını yapmakta (I, II), bu beceriye sahip bir bireyin neler yapabileceğine dair örnekler vermekte (III, V) ve bir özetle (VI) son bulmaktadır. IV. cümle ise bu akışı keserek, konunun dışına çıkıp eğitim sistemlerine yönelik bir eleştiri getirmektedir. Bu cümle, paragrafın ana konusu olan kavramı açıklamaktan uzaklaşarak genel bir yorum yaptığı için akışı bozmaktadır.
Antik Yunan'dan beri süregelen bir tartışmadır: Sanat, ahlaki bir işlev üstlenmeli midir, yoksa tek amacı estetik haz vermek midir? Bir yanda Platon gibi, sanatı toplumu eğitmek ve daha iyiye yönlendirmek için bir araç olarak görenler vardır. Bu görüşe göre, ahlaki olmayan bir sanat eseri, ne kadar estetik olursa olsun, tehlikeli ve değersizdir. Diğer yanda ise Oscar Wilde gibi "sanat sanat içindir" ilkesini savunanlar bulunur. Onlara göre sanatın tek yargıcı güzelliktir ve ahlaki bir mesaj kaygısı taşıması, onun özgür ruhunu zedeler. Bir eseri ahlaki veya ahlak dışı olarak nitelemek anlamsızdır; bir eser ya iyi yazılmıştır ya da kötü. Bu iki kutup arasında gidip gelen tartışma, günümüz sanat eleştirisinin de temel dinamiklerinden birini oluşturmaya devam etmektedir.

5. Bu parçanın anlatımında aşağıdaki anlatım biçimlerinden hangileri bir arada kullanılmıştır?

Doğru Cevap: C
Yazar, sanata dair iki zıt görüşü (sanat toplum içindir - sanat sanat içindir) ele alarak bir "tartışma" ortamı yaratmıştır. Bu iki görüşü Platon ve Oscar Wilde üzerinden somutlaştırarak ve birbirine zıt yönlerini ortaya koyarak bir "karşılaştırma" yapmaktadır. Parçanın genel yapısı bu iki yöntemin birleşiminden oluşur.
İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte enformasyon ve dezenformasyon arasındaki çizgi giderek belirsizleşti. Özellikle sosyal medyada, doğruluğu teyit edilmemiş bir bilgi, bir uzman görüşüyle aynı hızda, hatta bazen daha da hızlı yayılabilir. Çünkü dezenformasyon, genellikle insanların korku, öfke veya merak gibi temel duygularını hedef alacak şekilde tasarlanır ve bu duygusal kancalar, bilginin mantıksal süzgeçten geçirilmeden hızla paylaşılmasına neden olur. Bu ortamda bireye düşen en önemli görev, bir "medya okuryazarı" olmaktır. Yani, karşılaştığı bilginin kaynağını sorgulamak, farklı kaynaklardan teyit etmek, yazarın niyetini anlamaya çalışmak ve sunulan kanıtların niteliğini değerlendirmek... Aksi takdirde, iyi niyetli birer birey olsak bile, farkında olmadan yanlış bilginin yayılmasına hizmet eden birer aracıya dönüşebiliriz.

6. Bu parçaya göre dezenformasyonun hızla yayılmasının temel nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

Doğru Cevap: D
Parçada, "Çünkü dezenformasyon, genellikle insanların korku, öfke veya merak gibi temel duygularını hedef alacak şekilde tasarlanır..." ifadesiyle, yayılmanın ardındaki temel mekanizmanın, bilginin mantıksal değil, duygusal bir tepkiyle karşılanması ve paylaşılması olduğu net bir şekilde belirtilmiştir.
Bir yazarın üslubunu, parmak izine benzetebiliriz. Nasıl ki her insanın parmak izi kendine özgü ve taklit edilemezse, büyük bir yazarın da kelimeleri kullanma biçimi, cümleleri kuruş tarzı ve metne kattığı ritim o kadar benzersizdir. Bu, sadece süslü kelimeler seçmek veya karmaşık cümleler kurmak demek değildir. Aksine, en yalın dilde bile bir yazarın kendine has sesi duyulabilir. Bu ses; kelime seçimlerindeki tutarlılıktan, cümlelerin uzunluk ve kısalığındaki ahenkten, kullandığı benzetmelerin orijinalliğinden ve düşüncelerini aktarışındaki o ince mizaçtan oluşur. Bu yüzden, bir metnin kime ait olduğunu ismini görmeden anlayabiliyorsak, o yazar üslup sahibi olmayı başarmış demektir.

7. Bu parçada "üslup" ile ilgili anlatılmak istenenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

Doğru Cevap: C
Parçada üslubun yazarın parmak izi gibi "kendine özgü" ve "tutarlı" bir özellik olduğu vurgulanmaktadır. Yazarın anlattığı konuya göre üslubunu değiştirdiğine dair bir bilgi verilmemiş, tam tersine üslubun yazarın kişiliğine bağlı, kalıcı bir "ses" olduğu fikri işlenmiştir.
Elbette bir faydası var ama bu, sanıldığı gibi değil. Genellikle zekâ oyunları ve bulmacaların beyni "güçlendirdiği" veya zihinsel yetileri genel olarak artırdığına dair yaygın bir kanı bulunur. Sudoku çözen birinin matematiksel dehasının artacağı veya satranç oynayanın stratejik düşünme becerisinin hayatın her alanına yayılacağı varsayılır. Oysa bilimsel araştırmalar, bu tür aktivitelerin faydasının oldukça "dar bir alanda" sınırlı kaldığını gösteriyor. Yani, çok fazla sudoku çözerseniz, daha iyi ve daha hızlı sudoku çözen biri olursunuz, daha iyi bir matematikçi değil. Benzer şekilde, satrançta ustalaşmak sizi daha iyi bir satranç oyuncusu yapar, daha iyi bir iş insanı veya komutan değil. Bu becerilerin gerçek hayattaki karmaşık ve belirsiz durumlara transferi oldukça zayıftır. Zihinsel egzersizler, kas antrenmanı gibi işlemez; belirli bir kası çalıştırmak bütün vücudu güçlendirmez.

8. Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine bir yanıt olarak söylenmiş olabilir?

Doğru Cevap: D
Parça, "Elbette bir faydası var ama bu, sanıldığı gibi değil." diyerek, yaygın bir kanıya (zekâ oyunlarının beyni genel olarak güçlendirdiği) cevap vermektedir. Devamında bu kanının neden tam olarak doğru olmadığını, faydanın dar bir alanda sınırlı kaldığını örneklerle açıklamaktadır. Bu yapı, D şıkkındaki "doğru mudur?" sorusuna verilmiş ayrıntılı bir yanıttır.