İçereği Atla
Paragrafta Anlam Testi - 10

Paragrafta Anlam Testi - 10

Modernite, bireye geleneksel yapıların ve kolektif kimliklerin dayattığı rollerden kurtulma vaadinde bulunmuştur. Birey, kendi kaderini tayin etme özgürlüğüne kavuşmuş, kendi kimliğini bir proje gibi inşa etme sorumluluğunu üstlenmiştir. Ancak bu özgürlük, aynı zamanda ağır bir yükü de beraberinde getirmiştir: anlamsızlık ve köksüzlük hissi. Geleneksel bağların çözülmesiyle ortaya çıkan boşluğu doldurmak, her bireyin kendi omuzlarına yüklenmiştir. Bu durum, sürekli bir kendini kanıtlama, bir kimlik arayışı ve varoluşsal bir anksiyete hali yaratmıştır. Dolayısıyla modern özgürlük, bir yanda sonsuz olasılıklar sunan bir okyanusken, diğer yanda yönünü kaybetmiş birey için boğucu bir yalnızlık denizidir.

1. Bu parçada modernite ile ilgili olarak asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

Doğru Cevap: D
Paragraf, modernitenin sunduğu özgürlüğün diyalektik doğasına, yani iki zıt yönüne (olasılık ve yük) odaklanmaktadır. Asıl vurgu, bu özgürlüğün bir madalyon gibi iki yüzü olduğu ve bir yandan olumlu bir imkân sunarken diğer yandan olumsuz bir kaygı ürettiği fikridir.
Heidegger felsefesinde "Das Man" (Elalem, Herkes) kavramı, bireyin otantik yani kendine özgü varoluşunu unutup, anonim bir "herkes gibi" olma durumuna düşmesini ifade eder. "Das Man", bireyin sorumluluk almaktan kaçındığı, düşüncelerini ve eylemlerini "herkes ne derse o" veya "işler böyle yürür" gibi genel ve kimseye ait olmayan yargılara dayandırdığı bir varoluş tarzıdır. Bu tarzda birey, kendi kararlarını veren bir özne olmaktan çıkar, toplumun görünmez beklentilerinin ve modalarının bir nesnesi haline gelir. Otantik varoluş ise bu anonim sürüden koparak kendi ölümlülüğüyle yüzleşmeyi, kendi kararlarının sorumluluğunu almayı ve kendi özgün yolunu çizmeyi gerektiren zorlu bir süreçtir.

2. Bu parçada "Das Man" kavramıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

Doğru Cevap: B
Parçada "Das Man" kavramının felsefi tanımı, otantik varoluşla karşıtlığı ve birey üzerindeki etkileri anlatılmıştır. Ancak bu durumun modern toplumda teknoloji, sosyal medya gibi unsurlarla nasıl bir ilişki içinde olduğuna veya onlar tarafından nasıl körüklendiğine dair bir bilgi verilmemiştir.
Foucault'ya göre iktidar, sadece devletin baskıcı aygıtları aracılığıyla yukarıdan aşağıya işleyen bir mekanizma değildir. Bu, iktidarın sadece en görünür ve kaba formudur. Asıl etkili ve sinsi olan iktidar, toplumun en küçük birimlerine kadar sızmış, gündelik hayatın pratiklerine, söylemlerine ve bilgi üretme biçimlerine işlemiş olan "mikro-iktidar" ilişkileridir. Okulda, hastanede, fabrikada veya aile içinde, neyin "normal" neyin "anormal" olduğunu belirleyen, davranışları sınıflandıran ve bireyleri sürekli bir gözetim altında tutan bu ilişkiler ağı, bireyin ruhunu ve bedenini şekillendirir. ----. O, görünmez bir şekilde bizi biz yapan normların ta kendisidir.

3. Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

Doğru Cevap: B
Paragraf, iktidarın merkezi bir yapıdan ziyade, toplumun her yerine yayılmış "ilişkiler ağı" olduğunu anlatmaktadır. B şıkkı, bu dağınık ve dinamik yapıyı "sahip olunan bir şey değil, uygulanan bir strateji" diyerek mükemmel bir şekilde özetler ve paragrafın genel fikrini pekiştirir.
(I) Sibernetik, canlılardaki ve makinelerdeki kontrol ve iletişim süreçlerini inceleyen disiplinler arası bir alandır. (II) Temelinde "geri bildirim" (feedback) döngüsü kavramı yatar. (III) Bir sistemin, kendi çıktısını gözlemleyerek ve bu bilgiyi kullanarak hedefine ulaşmak için davranışını ayarlamasıdır geri bildirim. (IV) Termostatın oda sıcaklığını sabit tutması veya bir insanın dengesini kaybetmeden yürümesi bu döngüye birer örnektir. (V) Bu kavram, özellikle bilgisayar bilimlerinin gelişiminde çok etkili olmuştur. (VI) Dolayısıyla sibernetik, amaçlı ve kendi kendini düzenleyen sistemlerin altında yatan evrensel prensipleri anlamaya çalışır.

4. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

Doğru Cevap: C
Paragraf, baştan sona "sibernetik" kavramını ve onun temel taşı olan "geri bildirim" mekanizmasını tanımlayıp örnekleyerek açıklamaktadır. V. cümle ise bu teorik açıklamadan saparak, sibernetiğin "bilgisayar bilimleri üzerindeki etkisinden" bahseder. Bu, konunun teorik temelinden pratik bir uygulama alanına sıçramak olduğu için anlatımın akışını bozmaktadır.
I. Bu, sadece nesnenin fiziksel yokluğu değil, aynı zamanda onun zihindeki imgesinin de yitimidir. II. Baudrillard'ın simülasyon teorisinde "hipergerçeklik", gerçeğin kendisinin ortadan kalktığı bir durumu ifade eder. III. Bu evrende artık orijinali olmayan kopyalar, yani "simülakrlar" dolaşır. IV. Gerçek ile onun temsili arasındaki ayrımın anlamsızlaştığı bu durumda, gerçeğin yerini onun modelleri alır. V. Disneyland, gerçek Amerika'nın aslında bir çizgi film olduğunu gizleyen bir simülasyon olarak bu duruma örnek verilir.

5. Numaralanmış cümlelerle anlamlı bir paragraf oluşturulduğunda doğru sıralama nasıl olur?

Doğru Cevap: C
Paragraf, ana kavramın tanıtımıyla (II) başlamalıdır. Bu kavramın açıklaması (IV) ve bu açıklamanın detaylandırılması (I) ile devam etmelidir. Bu durumun sonucunda neyin ortaya çıktığı (III) ve son olarak bu karmaşık teoriyi somutlaştıran bir örnekle (V) bitirilmelidir.
Gecenin kör karanlığında, denizin ortasındaki petrol platformu, binlerce ışığıyla yapay bir takımyıldız gibi parlıyordu. Çelik iskeletinden yükselen alev, rüzgârda hırçınca dalgalanarak uğursuz bir ses çıkarıyordu. Dalgaların metal ayaklara çarparken çıkardığı ritmik ve boğuk ses, makine dairelerinden gelen kesintisiz uğultuya karışıyordu. Platformun ıslak ve paslı güvertesinde, sarı tulumları içindeki işçiler, bir karınca kolonisi gibi organize ve sessiz bir şekilde hareket ediyor, yüzlerindeki yorgunluk, projektörlerin acımasız ışığı altında daha da belirginleşiyordu.

6. Bu parçanın anlatımında ağır basan anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?

Doğru Cevap: C
Paragraf, bir olay akışından çok, bir petrol platformunun geceki görünümünü, seslerini ve atmosferini okurun zihninde canlandırmayı amaçlamaktadır. Görsel ve işitsel detaylar, benzetmelerle zenginleştirilerek bir anın fotoğrafı çekilmektedir. Bu durum betimleyici anlatımın ağır bastığını gösterir.
Posthümanizm, Aydınlanma'dan miras kalan ve insanı evrenin merkezine koyan hümanist düşünceye kökten bir eleştiri getirir. İnsanın akıl ve bilinç gibi özellikleriyle diğer tüm canlılardan üstün ve ayrıcalıklı bir varlık olduğu fikrini reddeder. Ona göre insan, ekolojik sistemin sadece bir parçasıdır; hayvanlarla, bitkilerle ve hatta makinelerle karmaşık bir ilişki ve karşılıklı bağımlılık ağı içindedir. Bu düşünce, insan-merkezci bir dünya görüşünden, siborglar, yapay zekâlar ve genetik olarak değiştirilmiş organizmalarla birlikte var olacağımız, türler arası sınırların belirsizleştiği bir geleceğe kapı aralar.

7. Bu parçada aşağıdaki düşünceyi geliştirme yollarından hangileri bir arada kullanılmıştır?

Doğru Cevap: A
Paragraf, "Posthümanizm... eleştiri getirir." diyerek bir tanım yapmakta ve devamında bu düşünceyi, temelini oluşturan hümanist düşünceyle zıtlıkları üzerinden (insan merkezcilik vs. bütüncül bakış) açıklayarak bir karşılaştırma yapmaktadır.
Teknolojik ilerlemenin kaçınılmaz olarak toplumsal ilerlemeyi de beraberinde getireceği varsayımı, modern çağın en naif inançlarından biridir. İletişim teknolojilerindeki devrimin, insanları birbirine daha anlayışlı ve hoşgörülü yapacağı kehanetinde bulunuluyordu. Sonuç ortada: Sosyal medya, benzer düşünenlerin kendi yankı odalarına kapandığı ve farklı olanın şeytanlaştırıldığı bir kutuplaşma makinesine dönüştü. Bilgiye erişimdeki sınırsızlık, daha bilgili bir toplum yaratmadı; aksine, her türlü komplo teorisinin ve dezenformasyonun hızla yayıldığı bir bilgi kaosu yarattı. Teknoloji, ahlaki bir pusulası olmayan güçlü bir araçtır; onu hangi yöne çevireceğimiz ise tamamen bize bağlıdır ve görünen o ki, bu sınavda pek de başarılı değiliz.

8. Bu parçadaki yazarın teknolojik ilerlemeye yaklaşımı için en doğru tanım hangisidir?

Doğru Cevap: C
Yazar, teknolojik ilerlemenin toplumsal ilerleme getireceği varsayımını "naif bir inanç" olarak nitelendirerek eleştirel bir tavırla başlıyor. Verdiği örnekler (kutuplaşma, dezenformasyon) ve son cümlesi ("bu sınavda pek de başarılı değiliz") bu eleştirel ve sonuçlar karşısında karamsar olan duruşunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Panoptikon, Jeremy Bentham tarafından tasarlanan, merkezinde bir gözetleme kulesi bulunan halka şeklinde bir hapishane modelidir. Kuledeki gardiyan, çevresindeki tüm hücreleri görebilirken, hücrelerdeki mahkûmlar kuleden görülüp görülmediklerini asla bilemezler. Bu sürekli "görülme ihtimali", mahkûmların her an izleniyormuş gibi davranmalarına ve kendi kendilerini denetlemelerine yol açar. Foucault, bu mimari tasarımı modern toplumun bir metaforu olarak kullanır. Ona göre modern iktidar, okullar, hastaneler ve fabrikalar aracılığıyla bireyleri sürekli bir gözetim ve disiplin altında tutarak onları "normalleştirir". Panoptikon, fiziki bir yapı olmaktan çıkıp, bireyin kendi zihnine yerleştirdiği ve kendi davranışlarını sürekli olarak denetlediği bir mekanizmaya dönüşmüştür.

9. Bu parçadan Panoptikon ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

Doğru Cevap: D
Parçada Panoptikon'un modern toplum ve zihinsel denetim için bir metafor olduğu vurgulanmaktadır. Bu, onun etkisinin günümüzde devam ettiğini, hatta içselleştiğini gösterir. Paragrafta bu modelin etkisini yitirdiğine dair hiçbir ima bulunmamaktadır; tam tersi, modern toplumda daha sinsi bir şekilde işlediği anlatılmaktadır.
Borges'in "Babil Kütüphanesi" öyküsü, evreni altıgen galerilerden oluşan, sonsuz ve bütüncül bir kütüphane olarak tasvir eder. Bu kütüphane, belirli sayıda karakterin tüm olası kombinasyonlarını içeren kitaplarla doludur. Yani yazılmış ve yazılabilecek her şey –tüm başyapıtlar, tüm hatalı çeviriler, tüm anlamsız harf yığınları ve gelecekteki tüm olayların dökümü– bu raflarda mevcuttur. Bu sonsuz bilgi, ilk bakışta bir zenginlik gibi görünse de aslında bir lanettir. Anlamlı bir cümlenin, trilyonlarca anlamsız cümlenin arasında kaybolduğu bu evrende, bilgi ve anlamsızlık eş değer hale gelir. Gerçeği arayan kütüphaneciler, ya umutsuzluk içinde delirmekte ya da anlamsız harf yığınlarına gizli anlamlar yükleyen batıl inançlara saplanmaktadır.

10. Bu parçanın konusu aşağıdaki ifadelerden hangisiyle özetlenebilir?

Doğru Cevap: C
Paragraf, Borges'in öyküsü üzerinden sadece bilginin anlamsızlaşmasını değil, bu durumun insanlar (kütüphaneciler) üzerinde yarattığı "umutsuzluk", "delirme" ve "batıl inançlara saplanma" gibi varoluşsal sonuçları anlatmaktadır. Bu, C şıkkındaki "varoluşsal kriz" ifadesini en uygun özet yapmaktadır.
Walter Benjamin'e göre, bir sanat eserinin "aura"sı, onun biricikliğinden, yani belirli bir zamanda ve mekânda var olmasından kaynaklanan tarihsel tanıklığı ve otantikliğidir. Bir heykelin binlerce yıldır aynı tapınakta durması veya bir resmin Rönesans'tan beri taşıdığı yaşanmışlık, ona bir aura kazandırır. Ancak fotoğraf ve sinema gibi mekanik yeniden üretim teknolojileri, sanat eserini bu biriciklikten koparır. Bir fotoğrafın sayısız kopyası olabilir ve orijinali ile kopyası arasında niteliksel bir fark yoktur. Bu "aura yitimi", Benjamin için sadece teknik bir değişiklik değil, sanatın işlevinde köklü bir dönüşümdür. Sanat, artık ritüel ve gelenekle ilişkili kutsal bir nesne olmaktan çıkar, kitlelere ulaşan politik ve toplumsal bir araca dönüşür.

11. Bu parçadan Walter Benjamin'in düşünceleriyle ilgili hangisi çıkarılabilir?

Doğru Cevap: B
Paragrafta, mekanik yeniden üretimin (teknoloji) sanatın "aura"sını yok ettiği ve onu "ritüel nesnesi" olmaktan çıkarıp "politik ve toplumsal bir araca" dönüştürdüğü açıkça belirtilmektedir. Bu, teknolojinin sanatın işlevini temelden değiştirdiği ve onu politize ettiği anlamına gelir.
Dil, sadece düşüncelerimizi ifade ettiğimiz nötr bir araç değildir; aynı zamanda düşüncelerimizin sınırlarını ve yapısını da belirleyen bir hapishanedir. Kullandığımız dilin gramer yapısı, kelime dağarcığı ve metaforları, dünyayı algılama ve kategorize etme biçimimizi derinden etkiler. Belirli kavramlar için kelimelerimiz yoksa, o kavramları düşünmekte zorlanırız. Dilimiz, bizi belirli düşünce patikalarına sokar ve farkında olmadan o patikaların dışına çıkmamızı engeller. Wittgenstein'ın dediği gibi, "Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır." Bu hapishaneden kaçmanın veya en azından duvarlarını esnetmenin tek yolu ise yeni diller öğrenmek, farklı düşünce yapılarıyla tanışmak ve dilin kendisi üzerine düşünmektir.

12. Bu parçada dil ile ilgili olarak savunulan temel tez aşağıdakilerden hangisidir?

Doğru Cevap: B
Paragraf, dilin "nötr bir araç olmadığı" ve "düşüncenin sınırlarını belirleyen bir hapishane olduğu" tezi üzerine kuruludur. Bu, dilin düşünceyi sadece ifade etmekle kalmayıp onu aktif olarak biçimlendirdiği ve kısıtladığı anlamına gelir.